6 Ağustos 2015 Perşembe

Costa Brava & İspanya

Salvador Dali’nin dünyanın en güzel kasabası dediği , Pablo Picasso’nun 1910 yılında tüm yazını geçirdiği , Walt Disney’in tatil yaptığı , Duscamp’ın John Cage ile ‘Meliton Cafe’de satranç oynadığı ufak katalan balıkçı kasabası  olarak bilinir Cadaques..70 ‘li yılların Bodrum’u gibi..Etrafını çeviren dağlarla çevreden izole , beyaz panoromik evleri , dar sokakları ,  yerel butikleri ,  kilisesi ve ufak plajları ile huzur ve mutluluk veren bir katalan kasabası diye de tanımlanabilir..Kayalık yamaçlar ve yürüyüş yolları ise nefis manzaralar sunar sizlere..



Kasabaya varış yolu virajlı ve dar , biz kasabaya geliş öncesi 1 gece Girona’da konakladık..Girona Onyar Nehri’nin kıyısında birbirine bitişik ve rengarenk evlerin olduğu masalsı bir şehir. 

 
Le Fabrica adlı cycle cafe’de yaptığımız kahvaltı sonrası , eski şehri gezdik , sonrasında Figueres trenine binip  varış noktamız Cadaques öncesi Dali müzesini gördük



Figueres’ten otobüsle 1 saatte ise Cadaques’e vardık...Kasaba küçük ve huzurlu  , 1,5 saatte tüm kasabayı yürüyerek gezebilirsiniz..Yamaçlara kurulu 4 farklı plaj var ,  yamaçlarda ve dar sokaklarda çok fazla katalan restaurantı ve barlar mevcut..Duvarlar  Dali ve eşinin fotoğraflarıyla süslü... Katalan mutfağı deniz kokulu , restaurantlarda içkilere tapas denilen mezeler eşlik ediyor..En popüler tapas’lar zeytiyağlı ve domatesli ekmekler , kalamar , ahtapot , ançuezler ve karides...Deniz mahsülü tercih etmiyorsanız Et , Paella ve bize göre çok lezzetli olan brava soslu patetesler alternatif .. Popüler kokteyl ise sangria ile birlikte çilekli caipiroska ...





 
Dali burası için dünyanın en güzel kasabası demiş ama yazlık evini 25 dak uzaklıktaki daha küçük ve sakin olan Port Lligat’ta inşa etmiş..Cadaques’ten yürüyüşle Port Lliguat’a varabilirsiniz..Evi deniz kenarında , en çok kullandığı sembollerden yumurtalar  çatıda ve bahçede mevcut..Evin havuzunda meşhur dudak modeli kanepesi  bulunuyor..Eşi Gaia’nın vefat etmesinden sonra  bu evden taşınmış..


 

Port Lligat’ta müzeyi gezip , denize girebilir ,  yürüyüş yaparak manzaralar eşliğinde  fotoğraf çekerek keyifli bir gün geçirebilirsiniz , Cadaques’e dönüş yolu için otobüs ,bot veya ve taksi bulunmuyor... Eğer arabanız yoksa turizm bürosundan alacağınız telefon numarasından Atv  tarzı araç çağrırıp , 7-8 dakikada Cadaques’e geri dönebilirsiniz..


Biz Cadaques'te 2 gece konakladık , ertesi günkü seçimimizi merkezden kalkan tekne turlarına binerek Cap de creus doğal park’ı gezmeye ve denize girmeye ayırdık.. Tekne turuyla Cap de creus doğal parkı gezisi 7 noktayı geziyor....Cala Culip – İlla encaladora – Fredosa – Cala Jugadora – Cala bona  Cala Guillano ve Dali’nin köyü Port Lligat ..




Az önce  Girona bölgesinde caipiroska’nın çok popüler bir kokteyl olduğundan bahsetmiştik , Cadaques’ten güneye doğru indiğimizde ise gece hayatı , eğlencenin ve içkinin  merkezi Lloret De Mar’a geliyoruz..

 


 
 
 
 
 
 

      Lloret De Mar tam bir üniversiteli şehri ,  buraya turistler dinlenmekten çok gece hayatı için geliyor gibi... Cadaques’in sakin ve huzurlu ortamı Lorent de mar’a geldiğinizde yerini kalabalığa , eğlence ve gece hayatına bırakıyor.. 24 saat denize giriliyor , şehir uyumuyor...Merkeze 20 dakika yürüme mesafesinde Santa clotilde bahçeleri görülmeye değer..
 


Daha sakin bir tatil geçireyim derseniz konaklamada Llorent de mar’a arabayla 10 dakika mesafede olan tatil bölgesi Tossa De Mar ‘ı tercih edebilirsiniz..Tossa  merkezdeki tarihi kalesi , huzurlu plajı , çarşısındaki ufak dükkanlar , tekne turları ve trekking alternatifleriyle Costa Brava kıyıları için konaklamada iyi bir seçenek..

 

1950’li yıllarda Ava Gardner ve James Mason’un oynadığı ‘ Pandora & The flying Dutchman’ filmi burada çekilmişti..Vila Vella Kalesini gezdiğinizde tepe noktasında  Ave Gardner’in şehire bakan heykeliyle karşılaşıyorsunuz...

 

Tossa’da 3 adet plaj bulunuyor , merkezdeki Gran plaj turistlerin tercihi ...Dilerseniz kalenin arkasında kalan daha ufak bir koya sahip El Codolar plajında da denize girebilirsiniz.

 

Tossa’ya gelip mutlaka yapmanızı önereceğimiz aktivite ise Cala Giverola’ya götüren tekne turları...

Giverola , bizim gözümüzde  Costa Brava’nın en muhteşem koyu oldu  ..Koya vardığınızda kendinizi tropik bir adada gibi hissediyorsunuz..Koyun sağ tarafındaki merdivenlerden yukarı  çıkıp tepeden müthiş manzarayı izleyebilirsiniz.. Giverola’ya gidişte kullandığınız tekne turu bölgenin gizli kalmış mağaralarını da keşfetme fırsatı yakalıyor..



Yazıyı Salvador Dali’nin dünyanın en güzel kasabası dediği Cadaques ile açmıştık , Dali’nin yaz tatillerini geçirdiği , güneyde yer alan Llafranc ile de sonlandıralım...



Costa Brava’ya gelmişken  mutlaka görülmesi gereken yerler listesinde yer alan Lllafranc ‘a biz günübirlik uğradık.. Burada yaşayan Katalanlar Costa Brava'da hiçbir yeri beğenmiyor..Kendilerinden başka..Gelenler ise Lugano Beach e benzetiyor..Hotel Llafranch biz Hemingway ve Dali yi bile ağırladık der..Tepeye dorğu ilerleyen yürüyüş yolu Callele’ye doğru muthis manzaralar sunuyor...

 Bizler uzun sayılabilecek bir dönemde bölgeyi ziyaret ettik , Barcelona’ya gidip 1-2 günlüğüne bu bölgeyi ziyaret edecekler için konaklama  tercihimizİ Cadaques veya  Llafranc 'dan yana kullanırız..


 Emin olun bu kıyılara seyahat ettiğinizde çok memnun ayrılacaksınız..



 

 

 

 


16 Haziran 2015 Salı

Amalfi Kıyıları ..


Norman Jewison’un ‘Only you’ filmi Positano’yu  , Mike Barker’in ‘Good Woman’ı Cetara ve Ravello’yu sevdirmişti bize..Biz de ekranda muhteşem görünen Amalfi kıyılarını 2015’in Haziran ayında seyahat rotası olarak belirledik..
Cetara’yı  Sorrento’ya bağlayan  61 km’lik daracık yol nefis manzaralar sunuyor,  limon bahçeleri ve denize bakan yamaçlarda çok keyifli bir yolculuk yapıyorsunuz... Cetara , Minori , Ravello , Atrani,  Amalfi , Praiano ve Positano’yu  gezdik ,  hepsi güzel hepsi birbirinden farklı kasabalar...
Amalfi kıyılarındaki İlk durağımız ve konaklama kasabamız Amalfi idi , burayı tercih etmemizin sebebi önceki seyahat bölgemiz Capri adasından direkt vapurla bölgeye ulaşım olması ve merkezinde tüm kasabalara giden otobüs terminalinin yer almasıydı. Araç kiralamayı biz bu bölge için önermiyoruz , kasabalar arasındaki yollar çok dar  ve park yeri imkanı kısıtlı...Otobüs, taksi veya bot alternatif ulaşım seçenekleri olarak karşınıza çıkıyor.

 
Amalfi’nin merkezi Piazza Del Duomo’da  kilise , çeşme ve cafelerin yer aldığı ufak ve şirin bir meydan bulunuyor..Kilisenin  adı  St.Andrea , yapımına 9. yy’da başlanan katedral kentin hakimi gibi . 62 tane basamağı var , İtalyan’lar merdivenlerine oturup etrafı seyrederek burada vakit geçiriyor..Kilisenin tam yanındaki ‘ Pasticceria Pansa’ pastanesi oldukça pupüler ,boş masa için sıra beklemek zorunda kalıyorsunuz.. Merkezden içeriye doğru yürüdüğünüzde karşınıza çıkan dar sokaklarda yöresel tatları deneyebileceğiniz Trattoria ‘lar ve İtalyan’ların meşhur likörü ‘limoncello’yu  tadabileceğiniz cafeler karşınıza çıkıyor..Kasabanın tarihteki önemi ise büyük. Avrupa’ nın kağıtla tanışmasını sağlayan bir ticaret merkezi burası..Kağıt meşhur olduğu için el yapımı mektup kağıtları ve zarfları satan 3 adet hediyelik  dükkan mevcut , zarfı elinize aldığınızda gözükmeyen Amalfi kaşesi  ışığa tuttuğunuzda  zarfa yansıyor..

 
Liman tarafında hem Capri Adası ve diğer kasabalara giden tekneler mevcut , hem de Santa Croce  ve La Sirene beach gibi arabayla girilmeyen kayalar arasında kalmış güzel plajlara ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Kıyıda her kasabada olduğu gibi denize girilecek bir plaj ve cafe’ler bulunuyor.Her ne kadar limoncello İtalya’nın en meşhur likörü olsa da , cafelerde her iki masadan birinde tercih edilen kokteyl  aslında zamanında Avusturya’lıların bulduğu prosecco ile hazırlanan Aperol Spritz.

Kıyıdan 6-7 dakika yürüdüğünüzde Güney İtalya’nın en küçük kasabası olarak bilinen  Atrani’ye varıyorsunuz. Kartpostal gibi bir koy...Koyun girişinde 1953’te burada çekilmiş Sarışın Şeytan ‘Beat the devil’ filminin tanıtım taşı karşılıyor sizi. Piazza Umberto olarak geçen ufak merkezinde kilise ve cafe’ler bulunuyor , Atrani diğer kasabalara göre oldukça ucuz..Az önce Aperol Spritz’den bahsetmiştim, burada Spritz’in farklı versiyonlarını deneyebilirsiniz..Şeftali , Elma ve limonlu gibi.


Aslında Güney İtalya’nın en küçük kasabasına bu kadar kelime ile yer vermemizin en büyük sebebi orasını sevmiş olmamız..Amalfi’den yürürken kıvrımda gördüğünüz manzara Lonely Planet’in bölgeyi anlattığı rehber kitabının kapağındaki manzara…Gerçekten çok güzel..
Ama kıyıların kitaplara,filmlere,kartpostallara sığmayan büyüleyici güzelliğini sunan görüntüsü hiç kuşku yok ki bölgenin dillere destan yeri Positano…
Amalfi kıyılarında en çok görmek istediğim  ve beni daha gitmeden heyecanlandıran yer olmuştu Positano..Yıllar önce ‘Only you’ filmiyle bu kasabayla tanışmıştım..
 Positano yamaca kurulu pembe , şeftali , sarı tonunda evleri , sardunyalı kat kat bahçeleri olan yokuş aşağı sıralanan kartpostal gibi bir köy..Tepede kasabanın girişine vardığınızda gördüğünüz tablo karşısında duyduğunuz tek his ‘mutluluk’..Denizi ve evleri sanki bir kartpostalda görüyorsunuz..Aşağıya doğru dar sokaklarında bir çok yerel butik , yöreye has seramik satan dükkanlar , limoncello içebileceğiniz cafe’ler , ve hediyelik eşya satan mağazalar mevcut..Lacivert üzerine sarı limon desenli seramik çiniler ve  güneş seramikleri oldukça popüler..
Merkezde yer alan plajın adı Spiaggia Grande , burada denize girerken Positano’yu izleyip büyülenmemek elde değil..Avrupa’da denize girdiğim en etkileyici manzaraya sahip yer burası diyebilirim...
Tepede konumlanan ve Spiaggia grande manzarasına sahip ‘Positano Cafe’de  kahve molası ,  Max Restaurant’ta deniz mahsülleri , plaja yakın taraftaki Chez Cafe’de pizza ve makarnalar , yukarıdan çarşıya girdiğinizde karşınıza çıkan La Zagara’da tatlılar iyi seçim..





Positano’dan karşı kıyıya baktığınızda ise Praiano’yu görüyorsunuz..Aslında Positano’dan Praiano’yu mu görenler mi daha şanslı yoksa Praiano’dan Positano’yu mu izlemek daha güzel diye sorarsanız bizim seçimimiz Positano’da kalmak ve Praiano’ya bakmak olurdu..
Praiano ‘da turist az , merkezde Positano manzaralı San Luca Evangelista kilisesi bulunuyor .. Yamaca kurulu köyde İtalyanlar’ın nefis manzaralı yazlık evleri ağırlıklı , evlerin teraslarında beyaz atlet giymiş İtalyan emeklilerini fasulye ayıklarken ve müthiş Positano manzarasına bakarken görüyorsunuz ,plaja inmek için tek yol yürüyüş yolu , arabayla iniş yok , yürürken mecbur evlerinin önünden geçiyorsunuz ve  İtalyan'ların  selamlarıyla sohbet etme imkanı buluyorsunuz.. Plaja inen yokuş aşağı yolda bir cafe dışında başka su veya kahve içeceğiniz yer yok, o yüzden dik yamacı inmeden önceki cafe’de mutlaka mola vermenizi veya en azından su almanızı öneriririz..Yokuş aşağı yolu tamamlayınca  plaja ulaşıyorsunuz…
Praiano aslında Amalfi kıyılarında kendine has farklı bir yer, eşi benzeri yok…ama yokuşu inip çıktıktan sonra epey yorulsanız da  iyi de gelmişim diyorsunuz..
Farklı yer diye bahsetmişken  Amalfi kıyılarının bir diğer farklı kasabası Ravello..Deniz seviyesinden 350 metre yükseliğe kurulmuş bir kasaba Ravello... En büyük özelliği her yıl Haziran -Temmuz aylarında  Wagner müzik festivaline ev sahipliği yapması.. Mutlaka gezmenizi önereceğimiz yeri  Villa Rufolo..Festivalde de konserler burada veriliyor. Tarihte Rufolo ailesine ait bu villa nefis bir Minori ve Maori manzarası sunuyor…

 
Kasabanın meydanındaki Calce Caffe için kasabanın en iyi kahve mekanı deniliyor..Dar sokaklarında ise seramik atölyelerini gezmek oldukça keyifli..
Ravello’dan kıyı şeridine indiğinizde sizi tarihi Minori karşılıyor..Burada plajdaki farklı işletmelerde denize girebilir , 1. yy’dan kalma antik Roman Villa ‘yı gezebilirsiniz..





Minori’nin olmazsa olmazı ise Salvatore de riso pastanesi..Kaldığımız oteldeki İtalyan'ın önerisiyle uğradığımız pastanede kahveler , incirli ve limonlu pastalar müthişti ..
 
 
Yazının üst kısmında Ravello Müzik festivalinden  bahsetmiştik , Amalfi kıyılarındaki bir diğer festivalde Cetara'da gerçekleşiyor..Cetara , gastranomik bir balıkçı köyü.. İtalya’nın en lezzetli tuna balığı merkezi diye geçiyor ..Her yıl Ağustos ayında  "Le Giornate del Pesce Azzurro" (Days of the Blue Fish) festivali düzenleniyor.. Limana kurulan açıkhava lokantasında yerel müzik eşliğinde başta tuna balığı olmak üzere deniz mahsülleri tadımı yapılıyor.

**
Amalfi kıyıları gezisi nasıl bitiyor derseniz ..Tek kelime ile tanımlaması 'mutluluk' olacaktır...Emin olun ki gittiğinizde sizi tekrar çağıracak...
 
 

12 Mart 2015 Perşembe

Barcelona

Barcelona’ya gidecek olanlara faydalı olacak bir yazı yazmakla ,ne yaptık ne ettik yazısı yazmak arasında fark var.Bu yüzden biz birinci kısmı seçelim ve gidecek olanlara yazımızın faydalı olmasını umalım..

 

O halde öncelikle Barcelona şehrinden değil de takımından başlamak gerekir..Çünkü takım şu anda şehrin önünde gidiyor..Hatta bununla ilgili güzel de bir Barcelona evrimi t-shirt ü bile yapmışlar..İnsanoğlunun gelişimindeki evrimin son aşaması Barcelona için futbol oluyor.Bu yüzden eğer gidilecek dönem haftasonunu veya şampiyonlar ligi maçlarının dönemini içeriyorsa,ki takımın içeride oynayacağı maçlar daha önce belirleniyor ve online bilet satışı da internetten gerçekleşiyor, tercih mutlaka futbol maçının olduğu bir seyahat şeklinde olmalı.Diğer türlü zaten oraya mı gitsek buraya mı gitsek derken sizi stadı gezdirmeye götürecekler.
 
Böyle gittik R.Vallacano maçına biz de..Şansımıza bir önceki hafta evinde Malaga’ya kaybeden Barcelona’nın eline bir gün önce Real Madrid’in yenilmesi ile liderlik avantajı da gelince, özellikle Asya’daki taraftarlar izlesin diye Pazar öğle saatinde oynanan maça gelen seyirci 83 bin ile bu senenin en kalabalık ortamını oluşturmuştu.Takım da buna attığı 6 golle yanıt verdi ve maç da oldukça keyifli bitti.

 
Nasıl ki takımla Barcelona’nın ilişkisini yazdık..Messi ile de Barcelona’nın ilişkisini yazalım.O da takımın önünde..Belki buradan bakınca klübün elinde Neymar,Suarez,Iniesta da var diye başlıyorsunuz ama şehirde durum farklı..Diğerlerinin hepsi Messi’den sonra..Önce Messi..Sonra diğerleri..

 
Bizim futbol maçında topun sahada kalma ortalaması 50 dakika değil.İzleyeceğiniz maçta ise 60-65 dakika olduğunu çıplak gözle görmek bir zevk.İtirazdan,korner atışından,topu auta dikmekten vakit çalınmayınca futbol seyrediyorsunuz.

 
Çıkışta da güzel bir restoran önerelim..Kapalıda iseniz solunuzda,maratonda iseniz sağınızdaki kale arkasının çıkışına doğru yürürseniz ya da o bölgedeki kale arkasında iseniz çıkışta direk caddeye inip biraz sağa yürürseniz ,bahçesi de olan ve zaten taraftarların girdiğini gördüğünüz temiz ve lezzetli bir İspanyol tapas restoranına gidebilirsiniz..

 
**

 Ulaşımı kolay bir şehir Barcelona..Bunu bol bol okuyacaksınız ama evet ulaşımı kolay bir şehir.Her yere otobüs veya metro ile ulaşımınız mümkün ve biletleri asla çok yürümeyeceğiniz metro duraklarından temin edebilirsiniz.Tercihiniz T-10 ile 10 bilet almak ise ,bedel olarak da iyi bir indirim sağlarsınız.

 Taksi ücretlerinin açılışı da 2.10 la başlıyor ve çoğu Avrupa şehrinden daha seyrek atarak taksiyi de alternatif bir tercih olarak önünüze koyuyor.

**












Deniz kokusunu almak gerekir Barcelona’da..Halkın yürüdüğü ,güneşlendiği uzun plajın bir ucu W Hotel’e dek uzanmakta.İçerideki restoranının dışında otelin kıyı kısmında da restoranlar var. İspanyol bir tanıdığımızdan buradaki restauranlar arasında Pez Vela önerildi..W Hotel le Barcelonata plajı arasında zaten bol bol cafe bulabilirsiniz.Mevsime göre güneşlenmek için zaten gitmek kaçınılmaz ama deniz mevsiminde gidilmese de kıyı şeridinde yürüyüş tercih edilmeli.

**
Şehrin görülecek yerlerine gelirsek..

 Zaten bol bol okursunuz..Ve gidersiniz..O yüzden “hani görmeseniz de olur” diye yazmayacağız tabi,ama bir taraftan da burada gidince bunları görürsünüz diye çok satır harcamayacağız..

 Nedir  bunlar..Meşhur merkezdeki İstiklal caddeleri La Ramblas ,bitmeyen kiliseleri La Sagrada Familia,Torre Agbar,Barrio Gotico, Cathedral, Park Guell ve Montjuic.

 
**

 Alan Persons Project’in “La Sagrada Familia” albümüne aşina olan varsa zaten şarkı ile birlikte ziyaret edecektir kiliseyi.Gaudi’nin nasıl öldüğünü de biz yazmayalım ama hikaye ilginç,biz de gitmeden öğrenmiştik,siz de gitmeden öğrenin diyelim.

 Montjuic’e gidiş hem kıyıdan teleferikle hem de metro ile İspanyol meydanından mümkün.Gece gidenler için renkli fıskiye gösterisi ilginç olabilir.


Yukarıda yazmadık ,mutlaka görün diyeceğimiz eser ise Gaudi’nin Casa Battlo’su..Meşhur cadde Las Ramblas’ın tepesindeki Katulunya meydanından yukarıya çıkan Katulunya caddesinin bir ötesindeki meşhur Passeig de Gracia üzerinde.Kısacası yürümesi zor mesafe değil.Biraz daha öteye gitmek isterseniz yine aynı bulvar üzerinde Casa Mila da ulaşılabilir bölgede.

 
Hazır buralara gelmişken Casa Battlo’nun hemen hemen karşı tarafında yakınında El Nacional restoranını gece tercihiniz olarak önerelim.Oldukça başarılı ve içeride tapas,balık ,et bölümleri farklı farklı..Rezervasyon kabul edilmiyor ve oldukça rağbet görüyor.Beklemeye değer mi derseniz iyi bir restoranda gecenizi geçirmek isterseniz tercih edilebilir.

 
Casa Mila’ya dek çıkarsanız,Catulunya caddesine ulaşmak için bir ara sokak geçeceksiniz.Bir kahve molası vermek ve dinlenmek isteyenler için tercih edilebilir.

 Catulunya meydanının üstü gelir seviyesinin daha iyi olduğunu hissettiğiniz ve genelde turistik yerlerde İspanyollar hakkında düşündüğünüz “ekonomik kriz ülkeyi vurmuş” ya da “Türkler daha bakımlılar” düşüncenizi terse çeviren bölgeler..

 Catulunya caddesini aşağıdan çıkıyorsanız Valencia caddesinin hemen üstünde,yok eğer Casa Mila’dan karşıya geçip inecekseniz iki aşağıdaki Mallorca caddesinde “Kataluna Restoran” ( Cerveceria catalana )  kesinlikle ama kesinlikle en kötü kısıtlı sayıda tapas yer bir de tatlısından tadarım demeniz için bile uğramanız gereken bir “görmeden ve tatmadan gelmem” yeri. Omlet,ançuez ve mürekkep balığı bizim önerimiz olabilir.Kendilerine has “krem brüle”leri de yemek sonrası için buraya yazdığımız tercih olsun.

 **

Geliyoruz yazının sonlarına artık..

 Las Ramblas ‘ı gezip ara sokaklarına bakmamak olmaz..

Hiçbir şey ilk fiyatında değil,herşeyin indirimi oluyor..

Paella biraz da şans işi.Biz tercihimizi kıyıda Port Vell’de kullandık.Yemeden olmaz diyoruz ama onun da adresi bizce yukarı bölgeler olabilir.El Nacional’de bunu tatmadık ama restoranın ambiansı sanki burada daha iyi yapılır diyor.Aklınızda dursun..
 

**

Las Ramblas bitince ,Colon Heykeli zaten ihtişamı ile karşınızda olacak.Karşıya geçmeden sola az da olsa kıyıdan yürüyüp ilk pasajın içine bakarsanız değişik dekorasyonlu bir barda şimşeklerin çakışına eşlik edebilirsiniz..
Colon heykelini ,kırmızılaşan gökyüzü ile geriden Port Vell’den izlemek ,günbatımı zamanında keyifli..Fotoğraf meraklılarına iletmiş olalım.. 

**

Barcelona’da gece hayatı için tercihinizi biraz da gittiğiniz mevsim belirleyecek.Kıyı şeridinde eğlence,şehrin mevsimsel hali ile birleşince güzel Mayıs-Eylül dönemini sunuyordur diye düşünüyoruz.O dönemde de futbol maçı yok.Futbol maçı olan dönemde ise gece için tercih eski şehir olabilir.

**

Yazıya başlarken sizlere yararlı bir yazı olsun amacı ile yazalım istedik.En güzel kahvaltı mekanı ile bitirelim.Milk kesinlikle şehrin en güzel kahvaltı adresi.Gidiş için Catedral’in hemen solundaki anacaddeden üç sokak aşağı inebilirsiniz..Bir içeride Fransız futbolcu “Gignac” tan aklınıza gelecek olan Gignas sokağını bulursanız Milk’e en kolay yoldan ulaşabilirsiniz..

 Hazır eski şehirde iken de kahvaltı ve tatlı için en uygun yer olan bu adresten hemen sonra zaten kendinizi dar sokaklarda hediyelik alışverişe verebilirsiniz..Zira amaç alışveriş ise daha önce de yazdığımız gibi adres yukarıları..

 **

Barcelona nasıl bitiyor derseniz..

 
Gülümsemeniz ve iyi ki geldik diyorsunuz dönerken.Bunu genelde tüm Barcelona bloglarından hissedebiliyorsunuz.Tarihi tam olmayan bir şehrin bu havayı vermesi önemlidir.Bu yüzden Barcelona “iyi bir seçim”.
 
 
 

1 Ocak 2015 Perşembe

Viyana

Avusturya Lisesi mezunu olmamdan dolayı ve yakın bir arkadaşımın orada yaşaması sebebiyle Avrupa'da en sık seyehat ettiğim şehirlerden bir tanesi Viyana olmuştu..

İlk gidişimiz lisede hocalarımız ve sınıf arkadaşlarımızla gerçekleşmiş , sonrasında arkadaş ziyaretleri birkaç defa daha Viyana'nın kapısını çalmamı sağlamıştı.

Geçtiğimiz yaz  liseden arkadaşımız Yasemin'in  düğünü için gittiğimiz Viyana'nın yanı sıra Rust kasabasını da gezme fırsatı bulduk..
Otelimizi Marie hilfe caddesi'ne paralel konumda tutmuştuk,  hem müze ve saraylar bölgesine hem de alışveriş ve restaurantlar caddesine yürüme mesafesindeydik. (Hotel Mocca )

Düğünün Rust'ta olacak olması sebebiyle Viyana'da çok kısa süre geçirebildik.

Viyana detay yazısını çok daha uzun soluklu kaldığımız bir dönemde oradan canlı olarak aktarmak taraftarıyım..Kısa başlıklarla değinmek gerekirse :

Stephansdom , Kartnerstrasse , Hofburg Sarayı ,Hundertwasserhaus evleri , Schönbrunn sarayı , Prater ,Naschmarkt (Kettenbrückengasse) , Museumquarter ( Leopold )  1-2 gün için Viyena'ya uğradığınızda mutlaka görülecek yerler..











Avusturya ana yemekte schnitzel , tafelspitz  ve  tatlılarıyla meşhurdur..
Schnitzel'i Figlmüller'de yiyebilirsiniz.
Viyana'da Sacher  ve Demel Pastanelerine mutlaka uğramanızı öneririz..
Apfelstrudel'i ( elmalı pay)  Demel'de yemek için Stephansplatz metro istasyonunun Graben caddesi çıkışından  anıta doğru giderek ve yolun sonundan Kohlmarkt caddesine Hofburg Sarayına doğru yönelerek bulabilirsiniz..

Sacher pastanesi ise Opera binasının karşısındadır..Burada da sacher torte'yi denemenizi öneririz.